ANKARA-BHA
Son dönemde sosyal medyada dikkat çeken ilginç bir durum gözlemleniyor. Geçmişte kullanıcılar sürekli içerik paylaşıyor, beğeniyor ve yorum yapıyordu. Ancak günümüzde pek çok insan içerikleri sadece izleyip etkileşime geçmemeyi tercih ediyor. Paylaşımlarınızla ilgili hiç yorum almadığınız ya da beğeni almakta zorlandığınız bir çok kişi var gibi görünüyor. Bu durum, görünmez bir hayran kitlesinin varlığını hissettiriyor.
Bu değişimin ardında insanların bilinçli bir tercih mi yoksa sosyal medya dinamiklerinin etkisi mi var?
İlk olarak, geçmişte popüler olmak için sürekli içerik paylaşmak ve etkileşim almak önemliydi. Ancak günümüzde bu algı değişti. Gençler arasında “az paylaşmak, daha değerli görünmektir” şeklinde bir akım ortaya çıktı. Sık paylaşım yapanlar, “fazla hevesli” ya da “takıntılı” olarak nitelendirilmeye başlandı. Artık sosyal medyada statü göstergesi, az paylaşarak merak uyandırmak üzerine kurulu.
Geleneksel olarak, çevrimiçi ortamda aktif olmak sosyal statü ile ilişkilendirilirken, günümüzde sosyal sermaye daha az paylaşım yaparak oluşturuluyor. Sosyolog Pierre Bourdieu’nün Sosyal Sermaye Teorisi’ne göre statü, bireylerin sosyal çevreleri ve bağlantılarıyla şekilleniyor. Bu kapsamda, daha az paylaşım yapanlar artık daha değerli bir algı oluşturuyor.
Ekonomist Thorstein Veblen’in “Gösterişçi Tüketim” kavramı, bireylerin sosyal statülerini göstermek için belirli tüketim alışkanlıklarına yöneldiğini belirtir. Günümüzde bu kavram sosyal medya için de geçerli; daha az paylaşan bir kullanıcı, daha prestijli bir imaj sergiliyor. Genç kuşaklar arasında daha az paylaşmak, daha fazla merak uyandırma stratejisi haline geldi.
Özellikle Instagram ve TikTok’ta birçok kullanıcı, içeriklere beğeni yapmadan geçiştiriyor. Lise öğrencileri arkadaşlarının paylaşımlarını görüyor ancak tepkisiz kalmayı tercih ediyor. Sosyal medyada coolluk anlayışı, sınırlı görünmekle ilişkilendiriliyor. İş hayatında da benzer bir durum mevcut; LinkedIn kullanıcıları, etkileşimden kaçınarak kendilerini daha güçlü bir konumda tutmaya çalışıyor.
Hollywood yıldızları da bu stratejiyi kullanma yoluna gidiyor. Örneğin, Zendaya kişisel yaşamında herhangi bir paylaşımda bulunmamakta ve takipçileri için merak uyandırmaktadır. 180 milyon takipçiye sahip olmasına rağmen paylaşımlarını çok az yapıyor. Benzer trendler, Timothée Chalamet, Rihanna ve Elon Musk gibi ünlüler arasında da gözlemleniyor.
Bu tür stratejik görünmezlik, sosyal medya kullanıcıları arasında giderek yaygınlaşıyor. Pasif takipçilik, beğeni ve yorum yapmadan içerik tüketmeyi beraberinde getiriyor. Sosyal psikolojide ‘Seçici Katılım İlkesi’, nadir bulunan öğelerin daha değerli algılanmasını savunuyor; dolayısıyla daha az paylaşım yapanlar, daha gizemli bir imaja sahip olabiliyor.
Behaviordaki bu değişikliklerde algoritmaların rolü ne kadar etkili? Sosyal medya platformları, kullanıcıların aktif etkileşime geçtiği durumları ödüllendiriyor. Ancak birçok kullanıcı, algoritmaların oluşturduğu kısıtlamalardan kaçınmak adına bilinçli olarak etkileşimde bulunmuyor. Etkileşim oranı azaldığında içerikler daha az görünür hale gelirken, “görülüyor ama tepki vermiyor” stratejisi ile daha çeşitli içeriklerle karşılaşmak mümkün hale geliyor.
Sosyal medya platformları bu pasif gözlemleme eğilimlerini tespit etmek için yeni analiz araçları geliştiriyor. Örneğin, LinkedIn ve Instagram’da “hikâyeyi kimlerin gördüğü” bilgisi, izleme davranışlarını ölçmeyi amaçlıyor.
Burada önemli bir çelişki ortaya çıkıyor: Algoritmalar açısından etkileşimin azalması içeriklerin değerini düşürse de, kullanıcılar için etkileşimden kaçınmak bir statü if
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.